Doğum tarihimin rivayet olunduğu yıllar, Cumhuriyet
otoritesinin bize oturtulmaya çalışıldığı yıllardır. Ankara'dan ötede yarım
demokrasi, bizim memlekette korkunç bir faşizm...
Ankara’dan öte iktidar, parlamento ve sözde sivil hükümet, bizim oralarda ise devlet, jandarma ve memurlardır.
***
Halkımız ağırlıklı, köylülerimiz ise toptan; Türkçeden, okumadan
ve yazmadan nasipsizdir.
Kim başını kapıdan uzatsa burnunun dibinde acımasız
mavzerli bir jandarma belirir ama neylersin garibimde Türkçe yoktur
ki sebebini sorsun.
Sağ salim kendini ilçeye atsan bu sefer rüşvetçi memurun
kalemi ustura olur, kılıç olur, sana
uzanır.
İşte bundandır ki cumhuriyetin bendesi ve kölesi köylülerimiz ellerinden geldiğince her
karışını tanıdıkları köylerinden dışarı çıkmamayı tercih ederlerdi.
***
Abuzer dayım yedi adam gücünde iri kıyım bir adamdı. O güne
kadar güreşte hiç kimse sırtını yere getirememişti. Köy içi kavgalarda herkes
sopasına davranır, o öküz boyunduruğunu eline alır savaşa öyle katılırdı. Bizim ve onun evi Mozirgan tepesindeydi. Köye kim gelse önce uzaktan biz görür, aşağıya
bağırarak köylüleri bilgilendirirdik. Eğer gelen jandarmaysa, dayım çoluk
çocuğunu öylece bırakır, usulca köye iner, yoluna hangi köylü çıkarsa “köylülere
söyle jandarma geliyor de ” diye tembihler, sonra aceleyle eteği ağaçlık, çayıla kaplı saklanma
mekanı Bilqik dağına yönelirdi.
Çocukluğumda dayım, gözümde Zaoğlu Rûstem, hayır hayır yedi başlı
devlerin ve kafirlerin kasabı Hazretî Ali idi. Ondaki jandarma korkusu beni
hayrete düşürürdü. Ben jandarmayı Kurana göre güç ve kudrette haşa Allah’la
yarışa giren Nemrut ve Firavunla yan yana koyar karşılaştırırdım.
***
Türkçe bilmeyen Kürtlerin bu kahrolasıca durumu, bugüne kadar derlenmemiş bir mizahi edebiyat
da yaratmıştır.
Köylüler köylerinde
jandarma tarafından şehirde ise hem şehirliler hem de memurlar
tarafından zulme uğruyor, soyuluyor, küçük düşürülüp onurlarıyla oynanıyordu.
Yine kadersizlik mi şansızlık mı bilinmez, bu uğursuzluk, devlet
kapısında köylülerin işini halletmeyi meslek edinen bir aracılık sektörünün doğmasına da neden olmuştur. Aracılık o zamanlar Kürtler arasında hayvancılıktan da karlı bir işti.
Bu konuda iki örnek vereyim:
Muşa bağlı Kop ilçesine bağlı Karaağıl nahişyesinde Fuatê
Urisko adlı Çerkes bir şahsiyet vardı, o geçimini Türkçe bilmeyen Kürtlerle
devlet arasında aracılık yaparak sağlardı. 1987’de öğretmenlik göreviyle Sason’a
gönderildikten bir yıl sonra onun oğlu da öğretmen olarak oraya geldi. Sonra onu liseye müdür
yaptılar. Oğlunun naklettiğine göre kürt ileri gelenleri defalarca babasının yanına
gelerek yalvar yakar olmuşlar, güzel Türkçesinden ve de cumhuriyet hükümetinde eli
her yere yetiştiğinden dolayı milletvekili adayı olmasını istemişlerdir.
Ben Sason’dayken yine Rıza Tekin adlı bir aracı (Dava
vekili) Siirt milletvekli olmuştu. 1980 darbesinden sonra ülkeyi seçime götüren
Kenan Evren'in konseyi ilkokul mezunu Rıza Tekin’in dışında tüm adayları veto
etmişti.
***
Başınızı fazla ağırtmayayım, köyümüzde bir amcazademiz
vardı: Hacı Yadin oğlu Mehmet Zekî. Askerde edindiği kırık bir Türkçesi vardı.
Zeki Amcazekî; sempatik, güleryüzlü ve
hayırseverdi. Sadece devletin memurlarıyla değil, herkesle çok iyi ilişkileri
vardı. Parasının hesabını yapmazdı. Cebinde ne varsa dost ve arkadaşlarıyla,
konu komşuyla yollarda harcardı. Ondan dolayı da babsı Hacı Yadin ( Her
ikisine de Allah Rahmet eylesin) hep yakınırdı. Köyde bir çocuk dünyaya
geldiğinde köylüler ondan Tatos'a yolu düştüğünde sevabına onu kaydetmesini rica
ederlerdi. Çoğu kez çocuğa ad verme işi de ona kalırdı. Artık ne zaman yolu
ilçeye düşerse ve aklına gelirse çocukları kaydederdi.
Zaman olur onlarca çocuk birikir, onların bir kısmı
unutulur, ya da tanıdık memur işten ayrılır, bazılarının kaydı yıllar sonra
yapılırdı. Bazen de aile erkek çocuklarının erken ya da geç askerlik yapmasını
ister, yaşı büyük ya da küçük yazılırdı.
Ben Zeki Amca tarafından yanası Tatos nüfus dairesinde kütüğe
kaydedilmişim. Annemin aktarımıyla Ekim
başında ondan peydahlanmışım (dünyaya getirilmişim) Doğum günüm zaten belli
değil de,yıl aydan da karışık: 1960 askeri darbesi olmuştur. Babama göre ben
Adnan Menderes'in idamından sonra doğmuştum ama bu konu ne zaman gündeme gelse rahmetli
annem “Adam sen deli misin, ben Marûf’umu doğurduğumda Adnan Menderes henûz idam
edilmemişti” derdi.
***
Uzun lafın kısası bizim büyüklerimiz için hükümet kapısına
düşmek yalan dünyanın en zahmetli fiili, kapılardan uzak olsun bir iş, Allah’ın şerefli adamın başına sarmaması gereken bir
bela kabilindendi.
https://mamostemaruf.blogspot.com/2021/05/ez-cawa-4e-gulana-1961an-ji-dayika-xwe.html